Mithat Cemal Kuntay'ın şiiri peşindeki maceramdan sonra geçen hafta bir Tevfik Fikret şiirinin peşine düştüm. Şöyle oldu: Cuma akşamı devlet tiyatrosundaydım. Sarıpınar 1914 adlı oyunu izledim. Reşat Nuri Güntekin’in "Değirmen" adlı romanını Turgut Özakman çok başarılı bir şekilde oyunlaştırmış ve Bursa Devlet Tiyatrosu da çok başarılı bir şekilde sahneliyor. 100 sene öncesinin çıkarcı bürokratları, sözde aydınları, sorumsuz, düzeysiz basını pek değişmemiş ama sinirlenip üzülerek değil güldürerek izlettiriyor hepsini… Tüm Bursalılara oyun önerilir. Neyse efendim orada şair özentisi bir genç karakter vardı, habire yazdığı şiirleri söyleyen ve selam verirken de fesini düşürüp duran….işte o gence gazeteci ağabeyleri Sarıpınar depremi hakkında bir şiir yazmalarını söylüyorlardı. “Tevfik Fikret bile Balıkesir depremi hakkında yazdığı şiirle ünlü oldu, sen de bu depremle ünlü bir şair olursun” diyerek…. İşte bu cümleden itibaren oyundan bir parça koptum sanırım; merak damarım kabardı:"Hangi deprem, neymiş o şiir, nereden bulurum şiiri?" Neyse ki bulmak zor olmadı, öğrendiklerimi paylaşıyorum.
Söz konusu deprem, 1898 kışında meydana gelmiş. Balıkesir’in merkezi ve 27 köyü hasar görmüş. Koca Zelzele diye anılan bu afette fazla bir can kaybı yok (14 kişi) ama çok sayıda bina yıkıldığından karda kışta sokakta kalan çok insan olmuş. Büyük bir yardım kampanyası ile afetzedelerin yardımına koşulmuş… Tevfik Fikret de depremzedelerin durumunu Servet-i Fünun’da yayınladığı aşağıdaki dizelerle tasvir edip, insanları afetzedelere yardıma çağırmış… Şiir, nesre yakın oluşuyla yayınlandığında pek çok edebiyatçının tepkisini çeken eserlerinden birisi.
VERİN ZAVALLILARA
-Balıkesir Musâbîni İçin-
Harâb-ı zelzele bir köy; şu yanda bir çatının
Çürük direkleri dehşetle fırlamış öteden
Çamur yığıntısı şeklinde bir zemin katının
Yıkık temelleri manzûr; uzakta bir mesken
Zemine doğru eğilmiş, hemen sükut edecek;
Önünde bir kadın... Off, artık istemem görmek!
Bu levha kalbimi tahrik içinse kâfidir;
Tasavvur eyliyemem bir yürek, velev münkir,
Velev haîn ü mülevves, ki böyle bir hâli
Görüp de sızlamasın!... Şimdi siz bu timsâli,
Bu levh-i matemi her türlü dehşetiyle alın,
Şu muhterem vatanın bir kenâr-ı bâridine;
Bütün o manzara-i can şikâfı bir de kalın
Ridâ-yi berf ile örtün ki titresin de yine
İçinde saklıyarak sûzi-i felâketini-
Yabancı gözlere göstermesin sefâletini...
Nasıl tahammül eder sonra karşısında bunun,
Bunun, bu sahne-i pür-ye's-i girye-mehûnun
Biraz hamiyyet ü rikkatle sızlıyan dil-i pâk?...
Derin, iniltili çarpıntılarla sîne-i hâk
Teessürâtını söyler bu levh-i âlâma;
Sizin de kalbiniz elbet acır, değil mi? Verin,
Verin şu dullara, yoksul kalan şu eytâma,
Verin enîne gayet u bir yığın beşerin!...
12 Ekim 2010 Salı
Verin Zavallılara
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sadece yüz yıl kadar sürede ne kadar değişmiş dilimiz.
YanıtlaSilEytam.. yetimler...
-caglar
evet evet, eski şeyleri karıştırmayı bunları öğrenmek için seviyorum... darül eytam ..yetim yurdu
YanıtlaSilŞimdilerde acıklı bir müzik eşliğinde haber bültenlerinin felaket kuşaklarında yapılan haberlere benzettim ben bu şiiri nedense. Her ikisinde de dikkat çekmek ve insanları vicdanlarından vurmak hedefleniyor sanki.
YanıtlaSil