27 Haziran 2010 Pazar

Jazzing Flamenco

Festivalin en güzel gösterisi, Jazzing Flamenco idi...



Bir bölüm izlemek için tıklayınız

24 Haziran 2010 Perşembe

Bursa'da Bale.....

Artık Bursa'da da orkestra çukuru bile olan bir salon var! Bundan böyle gelsin baleler, gitsin operalar... Ben ancak geçen hafta Bursa Festivali vesilesiyle Merinos Atatürk Kültür Merkezi'nin içini görebildim. Kendimi Avrupa'da bir opera salonuna gitmiş sandım. Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin Harem Müzikali'ni (müzikal değil aslında bale, neden müzikal dediklerini anlamadım) izledik.Haci Arif Bey, Dede Efendi gibi bestecilerin müziği eşliğinde bale! Harika kostümler. Eğer videoyu yerleştirmeyi becerebildiysem baleden sahneler izleyebilirsiniz (Rengin Gökmen'le söyleşinin ardından başlıyor)

16 Haziran 2010 Çarşamba

Piknik coşkusu


Az önce binanın önünden bir grup, ellerinde uçurtmalarıyla piknik coşkusu içinde geçti.


10 Haziran 2010 Perşembe

İstanbul Köprüsü Asma

Az önce eve gelirken TRT 4'ü dinliyordum. Çalacakları nihavend şarkının bestecisi Sabri Akçagöl ile telefon bağlantısı kurdular. Sabri Bey, şarkının hikayesini anlattı.

1973'de Boğaz Köprüsü inşası sırasında yazmış şarkıyı. "O sırada kamuoyu ikiye bölünmüştü" diyor. "Köprüyü isteyenler ve 'zenginlerin arabaları geçsin diye köprü yapmanın ne alemi var' diyenler". Kendisi, İzmir'de yaşamasına rağmen İstanbul'daki köprünün inşası ile ilgili haberleri yakından takip eden köprü taraftarı bir vatandaş imiş. Arkadaşı Mukadder Bey'e İstanbul köprüsü ile ilgili bir şarkı yapmak istediğini söylemiş, söz yazmasını istemiş. Mukadder Özakman, aşağıdaki sözleri yazmış. Yaptıkları şarkı TRT yetkilileri tarafından da ilginç bulunmuş; kurumun repertuarına girmiş.

İstanbul köprüsü asma
Şimdi kızlar giymez basma
Allahımdan dileğim var
Ölüm yaz, ayrılık yazma

Boğazlar güzeli
Gözlerini süzeli
Yaktı beni kül etti
Beylerbeyi güzelim

İstanbul köprüsü halat
Mevlam beni yare bağlat
Gül yüzünü göreyim

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile ilgili bir şarkı da yapmış Sabri Bey ama son yıllarda sağlık sorunları ile uğraştığından TRT'ye gönderme fırsatı olmamış. Bakalım bir gün o şarkı da radyolarda yayınlanır ve ben bir kanalda tesadüf eder miyim..

8 Haziran 2010 Salı

Dolaşırken

Bugün buralara yolum düştü...

6 Haziran 2010 Pazar

Arasak arasak nerede bulsak?

Çok eğlenceli bir gündü. Senelerdir bir foto-ralliye katılmak isterim. Bursa'da her sene bir kaç kurum tarafından böyle bir eğlence organize ediliyor. Kısmet bu sene Nilüfer Rotary'nin Foto Rallisi'ne katılmakmış. Organizasyon şu şekilde idi: Orhaneli yolundaki karting pistinde buluşma. Kahvaltının ardından grupları oluşturma (bir araba, sürücüyle beraber dört kişi bir ekip ediyor); ardından yollara düşüş. Elimize tutuşturulan, şu yandaki kağıttır. Hedef, kağıtta fotoğrafı görülen mekanları bulmak, mekanı bulduğumuzu kanıtlayan kartları teslim almak (civardaki büfeye, çiçekçiye, otopark bekçisine vs. teslim edilmiş söz konusu kartlar), ekstra puan için dut getirmek (en uzun dutu getiren puanı alır) ve trafik kurallarını çiğnemeden 2 saatten önce başlangıç noktasına dönmek (en erken dönen ekstra puan alır).



Aşağıdaki gibi muhabbetler eşliğinde deli gibi Bursa sokaklarında dolanma başladı:
(Bir çınar ağacının üst dallarını gösteren fotoğrafa bakarak)


-Acaba dağ yolundaki tarihi çınar mı bu?

-Hayır, onun gövdesi daha kalın.

-Setbaşı Meydanı'ndaki çınar olmasın?

-Orada çınar mı var?!

-Arkadaşlar, iki yana doğru uzanan geniş dalları var bu fotoğrafakinin; Kültürpark'ın içindeki büyük çınar olmalı bu!


Sokaklarda diğer ekiplere rastlama, "bize 3 numaralı yerin neresi olduğunu söylerseniz size 5 numarayı söyleriz" pazarlıkları... "Şu medresenin avlusunda çeşme var mıydı, bu caminin kapısında yazı var mıydı?" derken bir sürü şey öğrendim bugün:


  • Maksem'de XV. yy.'dan kalma şimdiye kadar hiç duymadığım Başçı İbrahim Camisi'nin varlığını,
  • Gümüştepe Köyü'nun şehre sandığımdan da yakın olduğunu,
  • Bakıp da gördüğümü sandığım pek çok şeyi görmediğimi, yer-yön duygumun sandığımdan zayıf olduğunu,
  • Taksicilerin, polislerin, müze görevlililerin tarihi bir yapının fotoğrafına bakıp oranın neresi olduğuna dair doğru fikir yürütmenin yakınından bile geçemediklerini...

4 Haziran 2010 Cuma

Bir garip yolculuk...

Yıl 1491, Kraliçe İsabel daha Kolombus'u Amerika kıtasına götürecek seferine uğurlamamış; Yahudiler'i de ülkesinden kovmamıştı. O yıl, Koza Han'ın inşası tamamlandı; kocaman taç kapısı açıldı.


Yıl 2010, öğle arasında Koza Han'ın avlusunda bir çay içmek üzere girdim o kapıdan. Amerika çoktan keşfedilmiş, İsabel'in kovduğu Seferad yahudileri İzmir'e yerleşmiş; pişirdikleri çörek artık "İzmir'in boyozu" olmuştu. Baktım, sıcak sıcak boyozlar Kozahan'ın avlusunda, minik mescidin altındaki şadırvanın yanıbaşında duran simitçinin tezgahına kadar gelmiş! Şaşırdım kaldım bu yolculuğa....